english
stringlengths
2
3.06k
non_english
stringlengths
1
2.84k
language
stringclasses
52 values
No, we actually need you to do what's in your self-interest.
Hayır, aslında kişisel çıkarınıza göre davranmanıza ihtiyacımız var.
en-tr
Those tens of millions of Americans, white Americans, who have lost their jobs as a result of this pandemic, we're not asking them to be altruistic.
Pandemi sonucunda işlerini kaybeden o milyonlarca Amerikalı, beyaz Amerikalılar, onlardan fedakar olmalarını istemiyoruz.
en-tr
We're asking them to realize that if we had a different type of government with a different set of priorities, then they would be much better off right now.
Sadece eğer farklı bir öncelikler dizisine sahip olan farklı bir hükûmetimiz olsaydı, şu an daha iyi durumda olabileceklerini fark etmelerini istiyoruz.
en-tr
I'm sorry, don't get me started.
Üzgünüm, bu konuya hiç girmeyeyim.
en-tr
CS: No, we're grateful to you. Thank you.
CS: Hayır, minnettarız.
en-tr
And in line with that, obviously these protests and this movement have led to some progress: the removal of Confederate monuments, the Minneapolis City Council pledging to dismantle the police department, etc.
Teşekkürler. Bununla bağlantılı olarak, açıkçası bu protestolar ve bu hareket bazı süreçlere yol açtı: Konfederasyon heykellerinin kaldırılması, Minneapolis Şehir Konseyi'nin, polis departmanını kaldırmayı vaat etmesi, vb.
en-tr
But what do you view as the greatest priority on a policy level as this fight for justice continues?
Fakat bu adalet kavgası devam ettikçe politik düzeyde neyin en yüksek önceliğe sahip olduğunu düşünüyorsun?
en-tr
Are there any ways in which we could learn from other countries?
Diğer ülkelerden bir şeyler öğrenebilmemiz için bir yol var mı?
en-tr
IXK: I don't actually think necessarily there's a singular policy priority.
IXK: Aslında tek bir politika önceliğine gerek olduğunu düşünmüyorum.
en-tr
I mean, if someone was to force me to answer, I would probably say two, and that is, high quality free health care for all, and when I say high quality, I'm not just talking about Medicare For All, I'm talking about a simultaneous scenario in which in rural southwest Georgia, where the people are predominantly black and have some of the highest death rates in the country, those counties in southwest Georgia, from COVID, that they would have access to health care as high quality as people do in Atlanta and New York City, and then, simultaneously, that that health care would be free.
Yani, eğer birisi cevaplamam için beni zorlasaydı muhtemelen iki derdim ve bu da herkes için yüksek kalitede ücretsiz sağlık hizmeti olurdu ve yüksek kalitede derken yalnızca herkes için devlet sağlık sigortasından bahsetmiyorum, aslında eş zamanlı bir senaryodan bahsediyorum, yani insanların ağırlıklı olarak siyahi olduğu ve ülkede COVID nedenli en yüksek ölüm oranlarından bazılarına sahip olan kırsal güneybatı Georgia ve ilçelerinde insanların Atlanta ve New York'taki insanlarla aynı yüksek kalitede sağlık hizmetine sahip olduğu bir senaryodan bahsediyorum ve sonra, eş zamanlı olarak sağlık hizmetlerinin ücretsiz olduğu.
en-tr
So many Americans not only of course are dying this year of COVID but also of heart disease and cancer, which are the number one killers before COVID of Americans, and they're disproportionately black.
Bu yıl birçok Amerikalı elbette yalnızca COVID nedeniyle ölmüyor, ayrıca kalp hastalığı ve kanser nedeniyle de ölüyor, bunlar Amerikalılar için COVID'den önce de bir numaralı öldürücülerdi ve bunlar orantısız şekilde siyahiler.
en-tr
And so I would say that, and then secondarily, I would say reparations.
O yüzden diyebilirim ki, ikinci olarak da tazminatlar.
en-tr
And many Americans claim that they believe in racial equality, they want to bring about racial equality.
Birçok Amerikalı ırksal eşitliğe inandığını ve ırksal eşitlik getirmek istediğini öne sürüyor.
en-tr
Many Americans recognize just how critical economic livelihood is for every person in this country, in this economic system.
Birçok Amerikalı, bu ekonomik sistemde bu ülkedeki herkes için ekonomik geçimin ne kadar kritik olduğunu fark ediyor.
en-tr
But then many Americans reject or are not supportive of reparations.
Fakat sonra birçok Amerikalı reddediyor veya tazminatları desteklemiyor.
en-tr
And so we have a situation in which white Americans are, last I checked, their median wealth is 10 times the median wealth of black Americans, and according to a recent study, by 2053 -- between now, I should say, and 2053, white median wealth is projected to grow, and this was before this current recession, and black median wealth is expected to redline at zero dollars, and that, based on this current recession, that may be pushed up a decade.
Öyleyse şöyle bir durum var, beyaz Amerikalılar, son kontrol ettiğimde, onların ortalama zenginliği, siyahi Amerikalıların ortalama zenginliğinden 10 kat daha fazla ve yeni bir araştırmaya göre, 2053'e kadar -- yani şu an ve 2053 senesi arasında demeliyim, beyaz ortalama zenginliğinin büyümesi öngörülüyor ve bu, mevcut durgunluktan önceydi ve siyahi ortalama zenginliğinin de sıfır dolar sınırına inmesi bekleniyor ve bu, mevcut durgunluğa dayanarak, on yıla yayılabilir.
en-tr
And so we not only have a racial wealth gap, but we have a racial wealth gap that's growing.
Bu durumda yalnızca ırksal zenginlik farkımız yok, ayrıca gittikçe büyüyen bir ırksal zenginlik farkımız var.
en-tr
And so for those Americans who claim they are committed to racial equality who also recognize the importance of economic livelihood and who also know that wealth is inherited, and the majority of wealth is inherited, and when you think of the inheritance, you're thinking of past, and the past policies that many Americans consider to be racist, whether it's slavery or even redlining, how would we even begin to close this growing racial wealth gap without a massive program like reparations?
Kendini ırksal eşitliğe adadığını söyleyen ve ayrıca ekonomik geçimin öneminin farkında olan ve zenginliğin miras olduğunun ve zenginliğin çoğunun da miras kaldığının farkında olan Amerikalılar için, mirası düşündüğünüzde çoğu Amerikalının ırkçı varsaydığı geçmişi ve eski politikaları düşünüyor oluruz, ister kölelik olsun ister sınırlar, tazminatlar gibi büyük bir program olmazsa gittikçe büyüyen ırksal zenginlik farkını kapatmaya nasıl başlayabiliriz?
en-tr
WPR: Well, sort of connected to this idea of thinking about wealth disparity and wealth inequality in this country, we have a question from community member Dana Perls.
WPR: Zenginlik farkı ve bu ülkedeki zenginlik eşitsizliği fikrine bağlı olarak, topluluk üyemiz Dana Perls'den bir sorumuz var.
en-tr
She asks, "How do you suggest liberal white organizations effectively address problems of racism within the work environment, particularly in environments where people remain silent in the face of racism or make token statements without looking internally?"
Şöyle soruyor, "Liberal beyaz örgütlerin iş ortamında, özellikle de insanların ırkçılık karşısında sessiz kaldığı veya içten bakmaksızın göstermelik ifadeler kullandıkları ortamlarda ırkçılık problemlerine etkili şekilde nasıl değinmelerini önerirsin?"
en-tr
And so I would make a few suggestions.
Birkaç öneride bulunabilirim.
en-tr
One, for several decades now, every workplace has publicly pledged a commitment to diversity.
Birincisi, onlarca yıldır her iş yeri alenen çeşitliliğe adanmışlık vaadinde bulundu.
en-tr
Typically, they have diversity statements.
Tipik olarak da çeşitlilik ifadeleri kullandılar.
en-tr
I would basically rip up those diversity statements and write a new statement, and that's a statement committed to anti-racism.
Bu çeşitlilik ifadelerini temel olarak parçalayabilir ve yeni bir ifade yazabilirim ve bu ifade de ırkçılık karşıtlığına adanmış olur.
en-tr
And in that statement you would clearly define what a racist idea is, what an anti-racist idea is, what a racist policy is and what an anti-racist policy is.
O ifadede, ırkçı bir fikrin ne olduğunu, ırkçılık karşıtı bir fikrin ne olduğunu, ırkçı bir politikanın ne olduğunu ve ırkçılık karşıtı bir politikanın ne olduğunu açıkça tanımlayabilirsiniz.
en-tr
And you would state as a workplace that you're committed to having a culture of anti-racist ideas and having an institution made up of anti-racist policies.
Bir iş yeri olarak, ırkçılık karşıtı fikirler kültürüne sahip olmaya ve ırkçılık karşıtı politikalardan oluşturulmuş bir kuruma sahip olmaya kendinizi adadığınızı ifade edebilirsiniz.
en-tr
And so then everybody can measure everyone's ideas and the policies of that workplace based on that document.
Sonra herkes, o belgeye dayanarak herkesin fikrini ve o iş yerinin politikalarını ölçebilir.
en-tr
And I think that that could begin the process of transformation.
Bence bu, dönüşüm sürecini başlatabilir.
en-tr
I also think it's critically important for workplaces to not only diversify their staff but diversify their upper administration.
Ayrıca iş yerleri için, yalnızca personellerini değil, ayrıca üst idareyi de çeşitlendirmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
en-tr
And I think that's absolutely critical as well.
Bence bu aynı zamanda kesinlikle kritik.
en-tr
CS: We have some more questions coming in from the audience.
CS: Seyirciden birkaç soru daha geliyor.
en-tr
We have one from Melissa Mahoney, who is asking, "Donald Trump seems to be making supporting Black Lives Matter a partisan issue, for example making fun of Mitt Romney for participating in a peaceful protest.
Bir tanesi Melissa Mahoney'den, "Sanırım Donald Trump, Siyahi Hayatlar Önemlidir hareketini desteklemeyi partizan bir mesele haline getiriyor, örneğin Mitt Romney bir barış protestosuna katıldığı için onunla dalga geçiyor.
en-tr
How do we uncouple this to make it nonpartisan?"
Bunu partizanlıktan nasıl çıkarabiliriz?"
en-tr
IXK: Well, I mean, I think that to say the lives of black people is a Democratic declaration is simultaneously stating that Republicans do not value black life.
IXK: Pekala, bana kalırsa siyahilerin hayatının demokratik bir ifade olduğunu söylemek, eş zamanlı olarak cumhuriyetçilerin de siyahilerin hayatına değer vermediğini söylemek demektir.
en-tr
If that's essentially what Donald Trump is saying, if he's stating that there's a problem with marching for black lives, then what is the solution?
Eğer bu esasen Donald Trump'ın söylediği şeyse, eğer siyahilerin hayatı için yürüyüş yapmakta bir problem olduğunu söylüyorsa, öyleyse bunun çözümü nedir?
en-tr
The solution is not marching. What's the other alternative?
Çözüm, yürüyüş yapmamak. Peki diğer alternatif nedir?
en-tr
The other alternative is not marching for black lives.
Diğer alternatif siyahilerin hayatı için yürüyüş yapmamak değil.
en-tr
The other alternative is not caring when black people die of police violence or COVID.
Diğer alternatif, siyahiler polis şiddeti veya COVID nedeniyle öldüğü zaman bunu umursamamak.
en-tr
And so to me, the way in which we make this a nonpartisan issue is to strike back or argue back in that way, and obviously Republicans are going to claim they're not saying that, but it's a very simple thing: either you believe black lives matter or you don't, and if you believe black lives matter because you believe in human rights, then you believe in the human right for black people and all people to live and to not have to fear police violence and not have to fear the state and not have to fear that a peaceful protest is going to be broken up because some politician wants to get a campaign op, then you're going to institute policy that shows it.
Bu yüzden bana göre bunu partizan bir mesele olmaktan çıkarmak için aynı yolla karşılık vermeli veya aynı yolla tartışmalıyız ve cumhuriyetçiler açıkça bunu kendilerinin söylemediğini iddia edeceklerdir fakat bu çok basit bir şey: siyahilerin hayatının önemli olduğuna inanırsınız ya da inanmazsınız ve eğer önemli olduğuna inanıyorsanız insan haklarına inandığınız içindir, öyleyse siyahi insanların ve tüm insanların yaşama hakkının olduğuna, polis şiddetinden korkmaması gerektiğine, devletten korkmaması gerektiğine ve barışçıl bir protestodan korkmaması gerektiğine inanırsınız fakat bu bozulacaktır çünkü bazı politikacılar bir kampanya gerçekleştirmek isterse, o zaman onu gösteren politikayı başlatırsınız ya da başlatmazsınız.
en-tr
WPR: So I want to ask a question just about how people can think about anti-racism and how they can actually bring this into their lives.
WPR: İnsanların ırkçılık karşıtlığı hakkında nasıl düşünebilecekleri ve bunu hayatlarına nasıl dahil edebileceğine dair bir soru sormak istiyorum.
en-tr
I imagine that a lot of folks, they hear this and they're like, oh, you know, I have to be really thoughtful about how my actions and my words are perceived.
Birçok insanın bunu duyduğunda şöyle dediğini hayal ediyorum, ah, eylemlerimin ve kelimelerimin nasıl algılandığı konusunda gerçekten dikkatli olmalıyım.
en-tr
What is the perceived intention behind what it is that I'm saying, and that that may feel exhausting, and I think that connects even to this idea of policy.
Söylediğim ve yorucu hissettirebilecek olan bu şeyin ardındaki algılanan niyet nedir ve sanırım bu, politika fikrine bile bağlanıyor.
en-tr
And so I'm curious.
Merak ediyorum.
en-tr
There is a huge element of thoughtfulness that comes along with this work of being anti-racist.
Irkçılık karşıtı olma işiyle birlikte gelen devasa bir düşüncelilik elementi var.
en-tr
And what is your reaction and response to those who feel concerned about the mental exhaustion from having to constantly think about how your actions may hurt or harm others?
Sürekli eylemlerinin diğer insanları nasıl incitebileceğini veya kırabileceğini düşünmekten doğan ruhsal yorgunluk konusunda endişe duyan insanlara tepkin ve yanıtın nedir?
en-tr
IXK: So I think part of the concern that people have about mental exhaustion is this idea that they don't ever want to make a mistake, and I think to be anti-racist is to make mistakes, and is to recognize when we make a mistake.
IXK: İnsanların ruhsal yorgunluğa duyduğu endişenin bir kısmının hiçbir zaman hata yapmak istememeleri fikri olduğunu düşünüyorum ve ırkçılık karşıtı olmanın da hatalar yapmak ve hata yaptığımızda bunu fark etmek olduğunu düşünüyorum.
en-tr
For us, what's critical is to have those very clear definitions so that we can assess our words, we can assess our deeds, and when we make a mistake, we just own up to it and say, "You know what, that was a racist idea."
Bizler için kritik olan şey, net tanımlamalara sahip olmak, böylece kelimelerimizi ve eylemlerimizi değerlendirebiliriz ve bir hata yaptığımızda o hatayı sahiplenip şöyle diyebiliriz, "Biliyor musun, bu ırkçı bir fikirdi."
en-tr
"You know what, I was supporting a racist policy, but I'm going to change."
"Aslında ırkçı bir politikayı destekliyordum fakat değişeceğim."
en-tr
The other thing I think is important for us to realize is in many ways we are addicted, and when I say we, individuals and certainly this country, is addicted to racism, and that's one of the reasons why for so many people they're just in denial.
Bizler için önemli olan bir diğer şey ise birçok şekilde bağımlı olduğumuzu fark etmek ve biz derken, bireylerin ve kesinlikle bu ülkenin ırkçılığa bağımlı olduğunu söylemek istiyorum ve birçok insanın inkar içerisinde olmasının nedenlerinden birisi de bu.
en-tr
People usually deny their addictions.
İnsanlar genelde bağımlılıklarını inkar ederler.
en-tr
But then, once we realize that we have this addiction, everyone who has been addicted, you know, you talk to friends and family members who are overcoming an addiction to substance abuse, they're not going to say that they're just healed, that they don't have to think about this regularly.
Fakat sonra, bu bağımlılığa sahip olduğumuzu fark ettiğimizde, bağımlı olan herkesle, madde bağımlılığının üstesinden gelen arkadaşlar ve aile üyeleriyle konuşursunuz, onlar size iyileştiklerini söylemezler, bunu sürekli düşünmeleri gerekmediğini söylemezler.
en-tr
You know, someone who is overcoming alcoholism is going to say, "You know what, this is a day-by-day process, and I take it day by day and moment by moment, and yes, it's difficult to restrain myself from reverting back to what I'm addicted to, but at the same time it's liberating, it's freeing, because I'm no longer having to wallow in that addiction.
Alkol bağımlılığının üstesinden gelen birisi şöyle diyecektir, "Biliyor musun, bu günden güne bir süreç ve ben günden güne, dakikadan dakikaya bunu anlıyorum ve evet, bağımlı olduğum şeylerden önceki halime dönmek için kendimi dizginlemek çok zor fakat aynı zamanda özgürleştirici ve kurtarıcı çünkü artık bu bağımlılıkta debelenmek zorunda değilim.
en-tr
And so I think, and I'm no longer having to hurt people due to my addiction."
Dolayısıyla bağımlılığım yüzünden artık insanları kırmam gerekmeyecek."
en-tr
And I think that's critical.
Bence bu önemli.
en-tr
We spend too much time thinking about how we feel and less time thinking about how our actions and ideas make others feel.
Ne hissettiğimizi düşünmek için çok fazla zaman harcıyoruz ve eylemlerimizin, fikirlerimizin diğerlerine ne hissettirdiği için daha az.
en-tr
And I think that's one thing that the George Floyd video forced Americans to do was to really see and hear, especially, how someone feels as a result of their racism.
George Floyd videosunun Amerikalıları yapmaya zorladığı bir şeyin özellikle ırkçılıkları neticesinde bir insanın ne hissettiğini duymalarını ve görmelerini sağlamak olduğunu düşünüyorum.
en-tr
CS: We have another question from the audience.
CS: Seyircilerden bir sorumuz daha var.
en-tr
This one is asking about, "Can you speak to the intersectionality between the work of anti-racism, feminism and gay rights?
Şu konu hakkında soruyor; "Irkçılık karşıtlığı, feminizm ve eşcinsel hakları çalışmaları arasındaki kesişimsellikten bahsedebilir misiniz?
en-tr
How does the work of anti-racism relate and affect the work of these other human rights issues?"
Irkçılık karşıtlığı çalışmaları, diğer insan hakları meseleleriyle nasıl bağlantılı ve onları nasıl etkiliyor?"
en-tr
So I define a racist idea as any idea that suggests a racial group is superior or inferior to another racial group in any way.
Irkçı bir fikri şöyle tanımlarım, bu, bir ırk grubunun diğer bir ırk grubundan bir şekilde daha üstün veya daha altta olduğunu öne süren herhangi bir fikirdir.
en-tr
And I use the term racial group as opposed to race because every race is a collection of racialized intersectional groups, and so you have black women and black men and you have black heterosexuals and black queer people, just as you have Latinx women and white women and Asian men, and what's critical for us to understand is there hasn't just been racist ideas that have targeted, let's say, black people.
Irka karşılık, ırk grubu terimini kullanıyorum çünkü her bir ırk, ırksallaştırılmış kesişen grupların bir derlemesidir; siyahi kadınlar ve siyahi erkekler var ve siyahi heteroseksüeller ve siyahi eşcinsel insanlar var, tıpkı Latin kökenli kadınlar ve beyaz kadınlar ve Asyalı erkekler gibi, anlamamız gereken asıl kritik şey ise yalnızca, diyelim ki, siyahileri hedef alan ırkçı fikirler yoktur.
en-tr
There has been racist ideas that have been developed and have targeted black women, that have targeted black lesbians, that have targeted black transgender women.
Siyahi kadınları hedef alan, siyahi lezbiyenleri hedef alan, siyahi transseksüelleri hedef alan geliştirilmiş birçok ırkçı fikir var.
en-tr
And oftentimes these racist ideas targeting these intersectional groups are intersecting with other forms of bigotry that is also targeting these groups.
Kesişen grupları hedef alan bu ırkçı fikirler de çoğu kez yine bu grupları hedef alan diğer bağnazlık biçimleriyle kesişir.
en-tr
To give an example about black women, one of the oldest racist ideas about black women was this idea that they're inferior women or that they're not even women at all, and that they're inferior to white women, who are the pinnacle of womanhood.
Siyahi kadınlarla ilgili bir örnek vermek gerekirse, siyahi kadınlarla ilgili en eski ırkçı fikirlerden birisi, onların alt derece kadınlar olduğu veya hatta kadın bile olmadıkları ve kadınlığın zirvesi olan beyaz kadınlardan daha alt oldukları fikirleridir.
en-tr
And that idea has intersected with this sexist idea that suggests that women are weak, that the more weak a person is, a woman is, the more woman she is, and the stronger a woman is, the more masculine she is.
Bu fikir, kadınların zayıf olduğunu ve bir insan, yani bir kadın, ne kadar zayıf olursa onun bir o kadar kadın olduğunu ve bir kadın ne kadar güçlü olursa onun bir o kadar erkeksi olduğunu öne süren cinsiyetçi fikirlerle kesişmiştir.
en-tr
These two ideas have intersected to constantly degrade black women as this idea of the strong, black masculine woman who is inferior to the weak, white woman.
Bu iki fikir, siyahi kadını zayıf, beyaz kadına göre altta olan güçlü, siyahi, erkeksi kadın fikri olarak siyahi kadını sürekli aşağılamak üzere kesişti.
en-tr
And so the only way to really understand these constructs of a weak, superfeminine white woman and a strong, hypermasculine black woman is to understand sexist ideas, is to reject sexist ideas, and I'll say very quickly, the same goes for the intersection of racism and homophobia, in which black queer people have been subjected to this idea that they are more hypersexual because there's this idea of queer people as being more hypersexual than heterosexuals.
Yani zayıf, çok kadınsı beyaz kadın ve güçlü, çok erkeksi siyahi kadın kurgularını gerçekten anlamanın tek yolu cinsiyetçi fikirleri anlamaktır, cinsiyetçi fikirleri reddetmektir ve hızlı söyleyeceğim, aynısı ırkçılık ve homofobi kesişmesi için de geçerli, orada da siyahi eşcinsel insanlar, daha hiper-seksüel oldukları fikrine maruz kalırlar çünkü eşcinsel insanların heteroseksüellerden daha hiper-seksüel oldukları fikri vardır.
en-tr
And so black queer people have been tagged as more hypersexual than white queer people and black heterosexuals.
Yani siyahi eşcinsel insanlar, beyaz eşcinsel insanlardan ve siyahi heteroseksüellerden daha hiper-seksüel olarak görülürler.
en-tr
And you can't really see that and understand that and reject that if you're not rejecting and understanding and challenging homophobia too.
Eğer homofobiyi reddetmiyor, anlamıyor ve onunla mücadele etmiyorsanız bunu da gerçekte göremez, anlayamaz ve reddedemezsiniz.
en-tr
WPR: And to this point of challenging, we have another question from Maryam Mohit in our community, who asks, "How do you see cancel culture and anti-racism interacting.
WPR: Mücadele etme noktası için, topluluğumuzdan Maryam Mohit'in bir sorusu var, şöyle soruyor, "Desteği/takibi geri çekme kültürü ve ırkçılık karşıtlığı nasıl bir etkileşimde?
en-tr
For example, when someone did something obviously racist in the past and it comes to light?"
Örneğin birinin geçmişte aşikar olarak ırkçı bir şey yapması ve onun ortaya çıkması?"
en-tr
How do we respond to that?
Buna nasıl tepki veririz?
en-tr
IXK: Wow.
IXK: Vay.
en-tr
So I think it's very, very complex.
Bence bu çok, çok karışık.
en-tr
I do obviously encourage people to transform themselves, to change, to admit those times in which they were being racist, and so obviously we as a community have to give people that ability to do that.
Açıkçası insanları kendilerini dönüştürmeye, değişmeye, ırkçı oldukları zamanları kabul etmeye teşvik ediyorum ve açıkçası, topluluk olarak, insanlara bunu yapabilme gücünü vermeliyiz.
en-tr
We can't, when someone admits that they were being racist, we can't immediately obviously cancel them.
Birisi ırkçı olduğunu kabul ettiği zaman onlardan desteğimizi/takibimizi anında geri çekemeyiz.
en-tr
But I also think that there are people who do something so egregious and there are people who are so unwilling to recognize how egregious what they just did is, so in a particular moment, so not just the horrible, vicious act, but then on top of that the refusal to even admit the horrible, vicious act.
Ayrıca çok kötü bir şey yapan insanlar da var ve yaptıkları şeyin ne kadar kötü olduğunu anlama konusunda çok isteksiz olan insanlar da var, bu yüzden belirli bir anda, yalnızca korkunç, çok kötü eylem değil her şeyin ötesinde, korkunç, çok kötü eylemi kabul etmeyi bile reddetmek.
en-tr
In that case, I could see how people would literally want to cancel them, and I think that we have to, on the other hand, we have to have some sort of consequence, public consequence, cultural consequence, for people acting in a racist manner, especially in an extremely egregious way.
Bu durumda insanların desteği/takibi gerçekten geri çekmek istemelerini anlayabiliyorum ve bunu yapmalıyız, diğer bir yandan, ırkçı bir tutum sergileyen insanlar için, özellikle de aşırı kötü biçimde yapanlar için bir tür neticeye, aleni bir neticeye kültürel bir neticeye sahip olmalıyız.
en-tr
And for many people, they've decided, you know what, I'm just going to cancel folks.
Birçok insan için de gidip desteği/takibi geri çekmeye karar verdiler.
en-tr
And I'm not going to necessarily critique them, but I do think we should try to figure out a way to discern those who are refusing to transform themselves and those who made a mistake and recognized it and truly are committed to transforming themselves.
Onları eleştirmeme gerek olduğunu düşünmüyorum fakat kendilerini dönüştürmeyi reddedenler için ve bir hata yapmış, bunu fark etmiş ve kendini dönüştürmeye gerçekten kendini adamış olanlar için bir şeyler düşünmeliyiz.
en-tr
CS: Yeah, I mean, one of the concerns many activists have been expressing is that the energy behind the Black Lives Matter movement has to stay high for anti-racist change to truly take place.
CS: Evet, yani, birçok aktivistin tecrübe ettiği endişelerden birisi Siyahi Hayatlar Önemlidir hareketinin ardındaki enerjinin, ırkçılık karşıtı değişimin gerçekten meydana gelmesi için yüksek kalması gerektiğidir.
en-tr
I think that applies to what you just said as well.
Bence bu söylediğin şey için de geçerli.
en-tr
And I guess I'm curious what your opinion is on when the protests start to wane and people's donation-matching campaigns fade into the background, how can we all ensure that this conversation about anti-racism stays central?
Ayrıca fikrini merak ediyorum, protestolar azalmaya başladığında ve insanların bağışlarla eşleşen kampanyaları arka plana düştüğünde, ırkçılık karşıtlığı hakkındaki bu sohbetin merkezde kalacağından nasıl emin olabiliriz?
en-tr
So in "How to Be an Antiracist," in one of the final chapters, is this chapter called "Failure."
"How to Be an Antiracist" kitabımın son bölümlerinden birisinde "başarısızlık" adlı bir bölüm var.
en-tr
I talked about what I call feelings advocacy, and this is people feeling bad about what's happening, what happened to George Floyd or what happened to Ahmaud Arbery or what happened to Breonna Taylor.
O bölümde his savunuculuğu adını verdiğim şeyden bahsettim ve bu olup bitenler, George Floyd'a olanlar veya Ahmaud Arbery'ye olanlar ya da Breonna Taylor'a olanlar hakkında kötü hisseden insanlar.
en-tr
They just feel bad about this country and where this country is headed.
Bu ülke ve ülkenin gidişatı konusunda kötü hissediyorlar.
en-tr
And so the way they go about feeling better is by coming to a demonstration.
Daha iyi hissetmeye başlama yolları da bir gösteriye katılmak.
en-tr
The way they go about feeling better is by donating to a particular organization.
Daha iyi hissetmeye başlama yolları belirli bir kuruluşa bağış yapmak.
en-tr
The way they go about feeling better is reading a book.
Daha iyi hissetmeye başlama yolları bir kitap okumak.
en-tr
And so if this is what many Americans are doing, then once they feel better, in other words once the individual feels better through their participation in book clubs or demonstrations or donation campaigns, then nothing is going to change except, what, their own feelings.
Eğer birçok Amerikalının yaptığı şey buysa, öyleyse bir kez iyi hissettiklerinde, diğer bir deyişle, bir birey kitap kulüplerine, gösterilere veya bağış kampanyalarına katılma aracılığıyla iyi hissettiği zaman, o kişilerin kendi hisleri haricinde hiçbir şey değişmeyecektir.
en-tr
And so we need to move past our feelings.
Bu yüzden hislerimizi geçmeliyiz.
en-tr
And this isn't to say that people shouldn't feel bad, but we should use our feelings, how horrible we feel about what is going on, to put into place, put into practice, anti-racist power and policies.
Bu, insanlar kötü hissetmelidir anlamına gelmiyor fakat hislerimizi kullanmalıyız, olup bitenler hakkında ne kadar korkunç hissediyorsak, ırkçılık karşıtı gücü ve politikaları yürürlüğe ve uygulamaya sokmak için hislerimizi kullanmalıyız.
en-tr
In other words, our feelings should be driving us.
Diğer bir deyişle, hislerimiz bizi teşvik etmeli.
en-tr
They shouldn't be the end all.
Hislerimiz esas amaç olmamalı.
en-tr
This should not be about making us feel better.
Bu, bizi iyi hissettirmekle ilgili olmamalı.
en-tr
This should be about transforming this country, and we need to keep our eyes on transforming this country, because if we don't, then once people feel better after this is all over, then we'll be back to the same situation of being horrified by another video, and then feeling bad, and then the cycle will only continue.
Bu, ülkeyi dönüştürmekle alakalı olmalı ve ülkeyi dönüştürmeye dikkat etmeliyiz çünkü eğer etmezsek insanlar tüm bunlar bittiğinde bir kez iyi hissederlerse, o zaman yine başka bir video ile dehşete düşme ve kötü hissetme durumuna geri döneriz ve bu devir sadece devam eder.
en-tr
WPR: You know, I think when we think about what sort of changes we can implement and how we could make the system work better, make our governments work better, make our police work better, are there models in other countries where -- obviously the history in the United States is really unique in terms of thinking about race and oppression.
WPR: Gerçekleştirebileceğimiz değişim türleri hakkında ve sistemin daha iyi işlemesi, devletimizin daha iyi işlemesi, polisimizin daha iyi işlemesi için neler yapabileceğimiz hakkında düşündüğümüzde, diğer ülkelerde bunun için bir model olup olmadığını düşünüyorum -- özellikle de ırk ve baskı açısından Birleşik Devletler'in tarihi gerçekten emsalsiz.
en-tr
But when you look to other nations and other cultures, are there other models that you look at as examples that we could potentially implement here?
Fakat diğer uluslara ve diğer kültürlere baktığımızda, imkan dahilinde burada uygulayabileceğimiz diğer modeller var mı?
en-tr
IXK: I mean, there are so many.
IXK: Yani, çok fazla var.
en-tr
There are countries in which police officers don't wear weapons.
Polis memurlarının silah taşımadığı ülkeler var.
en-tr